Bedo, Ardahan’ın Goriot Baba’sıydı; Anadolu’da öyküsü yazılmamış, filmi çekilmemiş, diyalektik duruşu kaydedilmemiş milyonlarca Goriot Baba’dan biriydi…
Ardahan’a rektör olarak atandıktan sonraki günlerde tanıdım onu; yaz kış üzerinden çıkarmadığı kalın paltosunun içinde kale gibi bir yürekti. Siyah metal çerçeveli kalın gözlükleri ardında, başka bir dünyaya bakıyormuş gibi konuşurdu. Konuşmalarında Anadolu irfanın sıcaklığı, derinliği ve kuşatıcılığı vardı. Nasırlı elleri, yaşlılığın ve hastalığın etkisiyle son yıllarda sesi gibi iyice incelmeye, titremeye başlamış ve sanki o uhrevi aleme dönmenin telaşına kapılmıştı.
Eski Ardahan mimarisinden kalma 20 metre kare küçücük bir dükkanda; un, şeker, bisküvi, reçel ve peynir satarak geçimini sağlamaya çalışıyordu. Son yıllarda mantar gibi çoğalan Süper/Hiper Marketler, gelirini iyice düşürmüş ve artık geçinemeyecek bir duruma gelmişti. Toprak damlı dükkanın tavan tahtaları zamanla çürümüş ve Bedo gibi artık bu hayatın yükünü taşıyamayacak kadar bel vermişti.
O küçücük dükkanda çalışarak, 4 kız, bir erkek evladını okutmuş olmasına çok büyük bir saygı duyuyordum.. Çocukların 4’ü üniversite, biri de lise bitirmişti. Özellikle kızlarının okuması için bütün varlığını ortaya koşmuştu, “Kızların eli ekmeğe yetmezse olmaz..” diyordu. Bu yüzden Cumhuriyet’i ayrı bir seviyordu.
Bedo , yoksuldu ama konuşunca, kalın kara gözlükleri arkasında sevinçle parıldayan gözleriyle hemen rind tabiatlı bir halk filozofuna dönüşüyordu. Kampüs tartışmalarının en yoğun yaşandığı zamanlarda dert ortaklarımdan biri de o idi. Kampüs ikinci kez iptal edildiğinde yerel gazetelere “Rektörden, üniversiteden elinizi çekin” diye ilan vermişti. Teşekkür etmek için, o izbe ama dünya kadar geniş dükkanına gittiğimde, hemen çay söylemiş ve zaten olmayan bütün işlerini durdurmuştu. Uzunca yaptığımız sohbette “Hocam bazı insanları para yönetir, bazı insanları hakkaniyet yönetir. Benim çok bir gücüm yok, görüyorsun ama onlara karşı ben de Bedo olarak senin yanındayım.” demişti, heyecanla. Aldığım en soylu desteklerden biri de Bedo’nun bu yiğitçe ve bilgece duruşu idi. O benim en sevgili dostlarımdan biri idi…
Duydum ki, Bedom, beş ay önce uğurladığı sevgili eşi Aygül’üne kavuşmak üzere rahmete uçmuş; öyle ya o asla vefasızlık etmez, yoldaşını yarı yolda koymazdı…
Öyle zannediyorum ki, Bedom, uhrevi alemden o filozofane tavrıyla bizleri seyrediyor ve sıkça söylediği gibi; ”Hocam bu dünyadan nice Süleymanlar geldi geçti. İnsana kalacak olan imandır, insanlıktır.” diyordur..
Nur içinde uyu Bedom… Senin gibi her şeyini çocuklarına adamış fedakar babalara bu ülke minnettardır.
Prof. Dr. Ramazan Korkmaz-Akademisyen